A dan Z ye Psikolojik sorunlar
Abuli
İstem adı da verilen iç güdünün azalması ya da büsbütün yok olması biçiminde kendini gösteren bir ruh hastalığı. Abuli, en çok nevroz ve psikonevroz sırasında kendini belli eder. Hasta, ne yapması gerektiğini bilir, fakat uygulamaya geçemez. Uzun uzun düşünür pek çok kimseye sorular sorar; aldığı sonuçlar üstünde yine düşünür. Geç ve güç olarak karara varır.
Adet Öncesi Gerginlik
Bir çok kadının yaşadığı menstruasyon öncesi gerginlik aslında genel ruhsal yapımızın da bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Adet öncesi dönemde başlayıp mensin başlamasından sonraki birkaç güne kadar devam eden bu durum eğer tedavi edilmezse büyük ihtimalle bundan sonra da devam edip gidecektir. Hemen her hanım adetlerinden önceki birkaç günü gergin geçirir ancak bu durum günlük işlevselliğini çok etkilemez. Hastalık demek için aşağıdaki kriterleri bir kez gözden geçirin:
En az bir yıllık süre içerisinde sosyal mesleki ve akademik işlevselliğinde belirli düşüşe sebep olması
Duygulanımında donukluk, mantıkdışılık veya kayıtsızlık gibi negatif belirtilerde yavaş yavaş ortaya çıkma ve şiddetlenme
Kişiler arası uyumda bozulma, kendini toplumdan yalıtma yada toplumsal çekilme varlığı.
Bu belirtilerin varlığı ile son 12 aylık adetlerde belirtiler devam ediyor veya artarak sizi rahatsız ediyorsa adet öncesi gerginlik sendromundan bahsetmek gerekir. Her adet döneminizde kendinizi üzgün sıkıntılı veya duygulanımınızda hızlı oynaklık varsa ve zevk veren etkinliklere karşı ilginiz kayboluyorsa tedavi olarak bir ayınızın her gününü daha mutlu ve dolu dolu yaşayabilirsiniz.
Akut Anksiyete
Nöbetler şeklinde görülür. Birdenbire ortaya çıkar. Titreme, nefes alamama görülür. Ölecekmiş gibi korku oluşur. Yatkınlık olduğu gibi, anne-baba ilişkilerine bağlı olarak anksiyete nevrozu gelişir. Anksiyeteli çocukların anne babalarında da bozukluk vardır. Bulaşma şeklinde de oluşabiliyor.
Ericson denilince okul ve öğretmen akla gelir. Ericson’a göre 6-11 yaşları, latans dönemi olarak geçer. Öğretmen okulda çocuğun kişiliğine yönelik karşı tutumlarda bulunursa, çocukta aşağılık duygusu oluşur. Bu da anksiyeteyi doğurur. Özellikle ilkokul öğretmenleri anksiyeteyi azaltır ya da çoğaltır. Öğretmenin tutumları anksiyeteyi oluşturur. Aileden sonra anksiyete okulda oluşur.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16643
1. Çocukluk döneminde anksiyeteyi oluşturan nedenler daha sonra ortaya çıksa da aynı anksiyete yaşanır.
2. Anksiyete oluşumundaki bir başka neden ise günlük yaşamı sürdürebilmek için gerekli yeteneklerin geliştirilmemiş olmasıdır.
3. Tehlikeli dürtüleri denetim altında tutamama anksiyeteyi oluşturan bir başka nedendir.
4. Geçmişte yaşanan sarsıcı bir olayın yeniden canlanması anksiyeteyi yaratır.
5. Nevrotik anksiyeteli kişilerin sık yaşadığı durumlardan biride karar verme güçlüğüdür.
Alkolizm
Alkole bağımlılıkla beliren ruhsal ve bedensel hastalık. Alkol deyimi Arapça kökenlidir, al belirtme takısıyla kaşları boyamakta kullanılan rastık tozu (Antimuan) anlamındaki kohl deyiminin birleştirilmesiyle yapılmıştır. Alkolizm deyimini ilk kez 1856 yılında Stockholm Üniversitesi Profesörü Magnus Huss kullanmıştır. Alkol anlamında Batı dillerinde ruh anlamına gelen spiritus sözcüğünden türeyen spirit (ispirto) deyimi de kullanılır. Bitki özlerinin alkoldeki emiğine Batı dillerinde güzel kokulu ruh anlamında aromatic spirit (Lokman ruhu) denir.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16644
Alkolle ruh arasındaki kökten ilişki bütün bu deyimlerde açıkça görülmektedir. Özellikle alkolün ruhu her türlü kaygı ve sıkıntılardan kurtaracağı, rahatlatacağı savunulmuştur. Alkol, bitkilerden elde edilir. Çeşitli alkoller vardır. Örneğin metil alkol (metanol) insanı zehirler ve öldürebilir. İçilen etil alkol (etanol)dür. Etil alkol karbonhidratlardan mayalanma yoluyla oluşur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alkolik (alkol almadan yaşayamayan)ı şöyle tanımlamaktadır:
1. Alkolün işine engel olduğunu değil de işinin alkol almasına engel olduğunu söyleyen adan alkoliktir,
2. Alkol alma isteğine engel olamayan, içmekle sağlığı bozulan ve psikoterapiyi gereken hasta alkoliktir. Alışkanlık başlığında da değindiğimiz gibi Dünya Sağlık Örgütü ruhsal bağımlılık (alışkanlık)la fiziksel bağımlılık (tutsaklık) durumlarını da birbirinden ayırmış ve alkolikliği fiziksel bağımlılık olarak tanımlamıştır. Alkol bulamayan ya da içmesine engel olunan alkolik, hekimin denetimi altına alınmazsa komaya girer ve ölebilir. Jellinek, 1960 yılında, beş çeşit alkolizm tanımlamıştır:
1. Alfa alkolizm (alkol alışkanlığıdır, alkol alınmadığı zaman hasta olunmaz).
2. Beta alkolizm (fiziksel bağımlılığın oluşmaya başladığı aşırı alkol içme durumudur, mide-bağırsak bozuklukları ve karaciğer yağlanmaları gibi bedensel belirtiler de görülmeye başlamıştır),
3. Gamma alkolizm (fiziksel bağımlılık tamdır, alkol alma isteği engellenemez, alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri ortaya çıkar),
4. Delta alkolizm (ruhsal ve bedensel bozukluklar çoğalır, alınan alkolün miktarı çoğaltılır, en tehlikeli alkolizm dönemidir),
5. Epsilon alkolizm (zaman zaman başgösteren ve engellenemeyen alkol içme hastalığıdır, hastanın alkolü aramadığı zamanlar da olur, ama içmeye başlayınca komaya girinceye kadar alkol alır, içki içme dönemi haftalar ve aylarca sürebilir, bu hastalığa dipsomani de denir).
İçinde %5-20 alkol bulunan içkilerden ara sıra 20-300 cc. içmenin sağlığa hiçbir zararı yoktur. aşırı alkol kullanmaktan doğan deliliğe de alkol deliliği denir. Alkol deliliği alkolikliğin olasılı bir sonucudur, alkoliklerin alkolü birdenbire kesmeleri de bu sonucu doğurabilir.
Alkol deliliğini aşırı alkol düşkünlüğünü dilegetiren alkolomaniden ve aşırı alkol almaktan doğan alkol sayıklamasından ayırmak gerekir. Bir de alkol zehirlenmesi vardır ki İngilizce adından da belli olduğu gibi bu da bir çeşit psikoz (delilik)'dır, bellek bozuklukları ve halüsinasyonlarla belirir. Alkolikliğin oluşturduğu bedensel ve ruhsal hastalıklar pek çoktur. Bunların başında alkol bunaması, dipsomania, alkol sarası, Korsakof psikozu, alkol paranoyası, Wernicke halüsinasyonu gelir.
Alkol bunaması zihinsel ve duygusal (hissi) tüm davranışların bozulmasıyla belirir, hasta bellek yitimi (hafıza kaybı)ne uğrar ve çevresindekileri hatırlayamaz, hastalık gün geçtikçe ilerler ve hastayı tam bir çöküntüye götürür. Yukarıda Jellinek'in alkolizm sınıflamasından söz ederken değindiğimiz dipsomani zaman zaman başgösteren bir içki içme deliliğidir, zaman zaman başgöstermesinden ötürü bir çeşit sara olarak nitelenmiş methil epilepsic (methomanıe) adıyla da anılmıştır, içkisiz dönem genellikle 4-6 ay arasındadır, içilen içki mikan inanılamayacak ölçüdedir, bilinç bozulduğuyla beliren içki içme dönemi haftalar ve aylarca sürebilir.
Alkolün beyin hücrelerinde yaptığı yıkım (tahribat) sonucu ortaya çıkan alkol sarası (epilepsisi) çok tehlikeli bir hastalıktır, sara nöbetleri önlenemezse hastanın solunumu durur ve ölür. Korsakof psikozu bellek bozuklukları ve sinir yangısı (polinevrit)'yla belirir, bundan ötürü bu hastalığa polinevritik psikoz da denir, gittikçe ilerleyen bir hastalıktır, bunamayla sonuçlanır.
Alkol paranoyası hastayı adam öldürmeye kadar götüren çok tehlikeli bir delilik biçimidir, cinsel kuşkularla belirir, hasta babasıyla eşi ya da kardeşiyle kızı arasında cinsel ilişki olduğuna inanır, sürekli olarak onları gözetler ve sonunda onları öldürebilir. Wernicke halüsinasyonu da bir çeşit deliliktir, hasta sürekli olarak kendisine küfür edildiğini duyar, saldırganlaşır ve kendisine küfür ettiğini sandığı kişileri öldürebilir. Bunların dışında da aşırı alkol kullanımından kaynaklanan daha birçok hastalık vardır.
Örneğin titreşik hezeyan bunlardan biridir, hasta bir düş dünyası içine gömülür, akrepler ve yılanlar gibi halüsinasyonlar belirir, birçok acayip hayvanlar yakasından ve kolundan vücuduna girip çıkarlar, ayrıca gözlerinin önünde cüce halüsinasyonları belirir, önünde kurşun askerler gibi küçücük insanlar koşuş-maya başlar, iyi sağaltılmazsa bu hastalık genellikle ölümle sonuçlanır. Ayrıca beyin dokusu bozuklukları (Gaye ansefalopatisi), sinir bozuklukları (polineuropathie), yürüme ve konuşma bozuklukları (marchiafara bignami), beyincik bozulması (cerebeller degeneration), görme bozuklukları (ambliopia) vBulletin. gibi pek çok hastalıklar hep aşırı alkol almaktan kaynaklanır (Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isteyenler American Psychiatric Association'un yayımladığı Diagnostic and statistical manual of Mentol Disorders DSM III adlı yapıta başvurabilirler).
Mide ve bağırsak yoluyla emilen "alkolün kandaki düzeyine alkolemi denir. Alkolemi %100 miligram olduğu zaman insanın kendi kendini denetimi ortadan kalkar, %300-400 miligrama yükselirse alkolik derin komaya girer ve ölebilir. Kandaki alkol düzeyi (alkolemi) %40 miligrama kadar aşırı bir neşe, konuşkanlık ve atılganlık verir; bu sınır aşılınca konuşma bozulur ve davranışlar tutarsızlasın %150-300 miligram arasında saldırganlık başlar ve sapık cinsel eğilimler başgösterir, kan basıncı düşer, bulantı ve kusma olur.
Anksiyete
Bir çok hastalıkların temelinde anksiyete yatar. Freud kaygıyı korkunun türevi olarak tanımlamıştır. Kişinin kendi istekleri ile çevrenin isteklerinin çelişmesi ve dışarıdan gelen baskılar sonucu, özellikle cinsellik ve saldırganlıkla istekleri, toplumca kabul edilmediği için bireyin bunları bastırmak zorunda kalması ile endişe durumu ortaya çıkar. Birey anksiyete ile ilgili materyalleri de bastırınca materyallerin artması ve egoya; dışarıya çıkma yönünde baskı yapmasıyla kaygı durumu oluşur. Kaygı bir sinyaldir.
1. Gerçeklik Anksiyetesi : Dış dünyadaki tehlikelerle karşılaşılınca duyulan kaygı ve korkudur. Örnek; bir yakını ameliyata giren birinin duyduğu kaygı gerçeklik anksiyetesidir. (somut durum vardır)
2. Nevrotik Anksiyete: İç güdülerin denetimini yitirerek ceza ile sonuçlanacak davranışlar gösterme korkusudur. Cinsellikle, saldırganlıkla ilgili bu iç güdülerin denetiminden kurtulup ortaya çıkma korkusudur. Nevrotik anksiyete iç güdülerin kendisinden korkmaktan çok, onların doyum bulmasını, ceza ile sonuçlanmasından korkmaktır. Toplumca dışlanma korkumuz vardır. Çünkü anne-baba ve diğerleri çocuğun içeriden gelen isteklerini cezalandıracaktır.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16645
3. Törel Anksiyete : Kişinin kendi vicdanından korkmasıdır. Gelişmiş süper egosu olan kişi yetiştirildiği törelere ve kurallara aykırı bir davranışta bulunduğu ya da bulunmayı tasarladığında suçluluk duyuyor. Törel anksiyuetenin de gerçeğe yönelik bir temeli vardır. Anksiyete denetlenmezse can sıkıcı olur. Ve kişinin kendisini çaresiz kalmış bir çocuk gibi hisseder. Yaşamımızda ilk anksiyete örneği doğum sarsıntısı dediğimiz olaydır. Kişi anksiyete ile başa çıkabilmek için ego mekanizmalarını devreye sokar. Bunların biz farkında olamıyoruz, bilinç dışı çalışır.
Anoreksia Nervosa
Gıdalara karşı iştahsızlıktır ve yalnızca kadınlarda, özellikle erginlik çağındaki kızlarda görülür. Hastalığın başlamasına, çoğunlukla can sıkıcı bir olay ya da aile içindeki güçlükler neden olur. Hasta, başkalarıyla ilişki kurmaktan çekinir ve tek başına kalmayı tercih eder.
Belirtileri: İştahsızlık, şiddetli zayıflamaya yol açar ve ikincil bir amenore (adetin kesilmesi) görülür. Tansiyon düşebilir. Sık sık peklik çekilir. Anlaşılamayan mide ve karın ağrıları vardır.
Nedenleri: Hasta çocukluğundan ayrılmak istemez, yani büyümekten, kadınlaşmaktan kaçar. Doktor tedavisi şarttır. Çevre ve hava değişikliği iyi gelebilir.
Çoğunlukla ciddi beslenme bozukluğu ile sonuçlanan; beden imajı bozukluğu, şişmanlık korkusu, bitip tükenmeyen bir zayıflama isteği ve kendine ciddi diyet sınırlaması ile belirli bir hastalıktır. Son yıllarda görülme sıklığı artmıştır. Vakaların yüzde 95’i kadındır.
Daha çok üst ve orta sınıfta izlenen bir bozukluk olduğundan, bu bozukluğun zayıf olmayı, genç görünmeyi vurgulayan değerlerle ilgili olduğu ileri sürülmüştür. Hamilelik korkusu ve bastırılmış cinsel ve saldırganlık dürtüleri de suçlanmıştır.
Anoreksiya vakaları kilo vermek için her yolu denerler. Kilo olma konusunda aşırı korku gösterirler. Vücut şekilleri ve kiloları ile aşırı uğraşır, yağ ve karbonhidrat ihtiva eden gıdalardan kaçınırlar. Aşırı egzersiz ve spor yaparlar.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16647
Rahatsızlıklarına içgörüleri eksiktir. Hastalığın ciddiyetini inkar ederler. Tedaviye motivasyonları düşüktür, Genelde ailesi tarafından getirilirler. Tedavide ilk amaç aşırı kilo kaybının önlenmesi, kilo alınması ve normal beslenmenin sağlanmasıdır. Normal ve dengeli bir diyet için hasta cesaretlendirilir. Orta ve ağır vakalarda hastane tedavisi gerekir.
Bazı vakalarda antidepresan, antipsikotik ilaçlar kilo almayı sağlayabilir. Klorpromazin düşük dozlarda anksiyeteyi azaltma ve kilo almada yardımcı olabilir. Tedavide biyolojik ve davranışçı teknikler dahil psikolojik metodlar birlikte uygulanır. Yüzde 40 kadarı düzelebilmekte, yüzde 30 vakada ilerleme sağlanmakta, yüzde 20’si ise hiç düzelmemektedir.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu
Temel özelliği 15 yaşından önce başlayan dengesiz, düzensiz, saldırgan, uyumsuz hayat şeklidir. İş performansları bozuktur. İçinde bulundukları toplumun ortak ilke ve kurallarına uymaz, onlara saldırır, şiddetle karşı çıkarlar. Uzun vadeli plan yapamazlar. Sık sık işten kaçar, iş değiştirirler. Sorumlu bir anne baba da olamazlar.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16648
Çocukluk çağında öncü belirtiler gösterirler. Bunlar kopya çekme, okuldan kaçma, fiziksel kavga, silah kullanma, birini cinsel ilişkiye zorlama, hayvanlara kötü muamele, insanlara saldırı, yangın çıkarma ve çalma gibi davranışlardır.
Doyum ihtiyacını erteleyemezler. Herkese meydan okuma, çatışmalara sebep olma sıktır. Başkalarının duygularına karşı hassasiyetleri azdır. Davranışlarının yanlışlığını bilirler. Egosantriktirler, duygusal yetersizlik gösterirler. Aşırı istekleri vardır. Bu kişilik bozukluğu zamanla geriler.Sebebi tam olarak bilinmemektedir.
Aristo Kompleksi
Oğlun babaya, öğrencinin ustaya karşı ödip isyanını göstererek «öğrenenin kendisine bu bilgiyi vereni daima öldürdüğü yolundaki eski atasözünü doğrular.
Bu kompleks, aynı zamanda öğrencinin ustasına homoseksüel bir bağlantısını da kapsayarak, çeşitli şekillerde ifade edilen öğrencinin hadım edilme kompleksini işaret eder. Ustanın eserini yok etme zorunu gösterir.
Asperger Bozukluğu
Hans Asperger tarafından ilk kez, 1944 yılında “Çocukluk Otistik Psikopatisi” olarak tanımlanmıştır. Yaygın gelişimsel bozukluklar arasında sayılan Asperger sendromu; bir yandan yüksek fonksiyonlu otizm tablosunun farklı klinik dışavurumu olarak yer alırken, bir yandan da Asperger sendromu ile şizoid kişilik bozukluğu, semantik-pragmatik bozukluk ve sözel olmayan öğrenme yetersizliği arasında bağlantılar bulunması, Asperger sendromunun yaygın gelişimsel bozukluklar ile diğer bazı klinik durumlar arasında bir köPage Rankingü oluşturduğunu düşündürmektedir.
Asperger; aşağıdaki belirtileri bozukluğu belirleyen tipik özellikler olarak sıralamaktadır:
Göz-göze temasın az, yüz ifadelerinin ve ses tonunun sınırlı olması, sosyal içe çekilme, akran ilişkilerinde azalma, duyguları anlamada güçlük, zamirlerin yer değiştirilerek kullanılması, stereotipik aktarım ve davranışlar, bilgiçlik taşıyan konuşma biçimi, karşılıklı iletişimde ve hayali oyunda sınırlılık, zihinsel takıntılarla donatılmış olma, rutinlere esnek olmayan bir biçimde yönelme ve nesnelerin yineleyici kullanımı.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16650
Asperger; bu bozukluğun genetik kökenli bir hastalık olduğunu ileri sürmüştür. Bu bozukluğa ilişkin özelliklerin hastanın ailesinde, özellikle babada bir yatkınlık olarak varolduğunu bildirmiştir.
Bu sendrom doğum öncesi, doğum sırası veya doğum sonrası oluşabilecek ve beynin zedelenmesine yol açabilecek bir duruma bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir. Dolayısıyla sergilenen davranış kalıpları, beynin işleyişindeki bu organik bozukluğa bağlı olabilir. Ancak henüz bunu açıklayabilecek özgül patoloji saptanmamıştır.
Asperger sendromlu çocukların, otizmli çocuklara göre zeka seviyeleri daha yüksektir. Sözel IQ, performans IQ’nun üstündedir. Ancak soyut kavrama ve sosyal bilgilerin yerleştirilmesinde ve soyutlama esnekliğinde sorun vardır. Asperger sendromundaki nöropsikolojik aksaklıklar “sözel olmayan öğrenme güçlükleri”ne benzer bulgular olarak değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmalara göre bunlar dikkat sorunları, plan yapma ve zamanlamada aksaklıklar şeklinde “yürütme” işlev bozuklukları olarak kendilerini gösteren sağ hemisfer bozukluklarını yansıtmaktadır. “Yürütme” işlevlerinden sorumlu olduğu düşünülen beyin bölgeleri temporo frontal bölgelerdir. Bu işlevlerdeki aksamaların, prefrontal bölgedeki işlev bozukluğu ile bağlantılı olduğu ileri sürülmüştür.
Asperger sendromlu çocukların %60’ından fazlasında kromozom ve beyin-omurilik sıvısı tetkiklerinde anormal bulgulara rastlandığı ya da beyin patolojisine ilişkin bir tanının belirlendiği saptanmıştır.
Otizm psikotik bir süreç olmasına rağmen, Asperger bozukluğu bir kişilik yapısı özelliğidir. Başlangıcı otizme göre daha geç bir dönemdedir. Dil gelişimi ve kognitif yetiler daha iyi bir düzeydedir.
Sendromun belirgin bir tedavisi yoktur. Ancak çocuğun normal yaşama uyum sağlamasına, güçlüklerin ele alınmasına yönelik uygun eğitim ve yaklaşımlar önemlidir. Düzenli rutinlere göre yapılandırılmış eğitim çok yararladır. Eğitim bu çocuklarda özel ilgi alanlarının geliştirilmesi ve sosyal beceriler yönünde deneyim kazandırılması açısından önemlidir. Tıbbi tedavi belirtilerin ortadan kaldırılmasında etkindir. Hastanın olası kaygı ve ruhsal sorunları yalın ve somut bir yaklaşımla ele alınmalı, davranışçı ve destekleyici terapiler öncelikli olarak kullanılmalıdır.
İstem adı da verilen iç güdünün azalması ya da büsbütün yok olması biçiminde kendini gösteren bir ruh hastalığı. Abuli, en çok nevroz ve psikonevroz sırasında kendini belli eder. Hasta, ne yapması gerektiğini bilir, fakat uygulamaya geçemez. Uzun uzun düşünür pek çok kimseye sorular sorar; aldığı sonuçlar üstünde yine düşünür. Geç ve güç olarak karara varır.
Adet Öncesi Gerginlik
Bir çok kadının yaşadığı menstruasyon öncesi gerginlik aslında genel ruhsal yapımızın da bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Adet öncesi dönemde başlayıp mensin başlamasından sonraki birkaç güne kadar devam eden bu durum eğer tedavi edilmezse büyük ihtimalle bundan sonra da devam edip gidecektir. Hemen her hanım adetlerinden önceki birkaç günü gergin geçirir ancak bu durum günlük işlevselliğini çok etkilemez. Hastalık demek için aşağıdaki kriterleri bir kez gözden geçirin:
En az bir yıllık süre içerisinde sosyal mesleki ve akademik işlevselliğinde belirli düşüşe sebep olması
Duygulanımında donukluk, mantıkdışılık veya kayıtsızlık gibi negatif belirtilerde yavaş yavaş ortaya çıkma ve şiddetlenme
Kişiler arası uyumda bozulma, kendini toplumdan yalıtma yada toplumsal çekilme varlığı.
Bu belirtilerin varlığı ile son 12 aylık adetlerde belirtiler devam ediyor veya artarak sizi rahatsız ediyorsa adet öncesi gerginlik sendromundan bahsetmek gerekir. Her adet döneminizde kendinizi üzgün sıkıntılı veya duygulanımınızda hızlı oynaklık varsa ve zevk veren etkinliklere karşı ilginiz kayboluyorsa tedavi olarak bir ayınızın her gününü daha mutlu ve dolu dolu yaşayabilirsiniz.
Akut Anksiyete
Nöbetler şeklinde görülür. Birdenbire ortaya çıkar. Titreme, nefes alamama görülür. Ölecekmiş gibi korku oluşur. Yatkınlık olduğu gibi, anne-baba ilişkilerine bağlı olarak anksiyete nevrozu gelişir. Anksiyeteli çocukların anne babalarında da bozukluk vardır. Bulaşma şeklinde de oluşabiliyor.
Ericson denilince okul ve öğretmen akla gelir. Ericson’a göre 6-11 yaşları, latans dönemi olarak geçer. Öğretmen okulda çocuğun kişiliğine yönelik karşı tutumlarda bulunursa, çocukta aşağılık duygusu oluşur. Bu da anksiyeteyi doğurur. Özellikle ilkokul öğretmenleri anksiyeteyi azaltır ya da çoğaltır. Öğretmenin tutumları anksiyeteyi oluşturur. Aileden sonra anksiyete okulda oluşur.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16643
1. Çocukluk döneminde anksiyeteyi oluşturan nedenler daha sonra ortaya çıksa da aynı anksiyete yaşanır.
2. Anksiyete oluşumundaki bir başka neden ise günlük yaşamı sürdürebilmek için gerekli yeteneklerin geliştirilmemiş olmasıdır.
3. Tehlikeli dürtüleri denetim altında tutamama anksiyeteyi oluşturan bir başka nedendir.
4. Geçmişte yaşanan sarsıcı bir olayın yeniden canlanması anksiyeteyi yaratır.
5. Nevrotik anksiyeteli kişilerin sık yaşadığı durumlardan biride karar verme güçlüğüdür.
Alkolizm
Alkole bağımlılıkla beliren ruhsal ve bedensel hastalık. Alkol deyimi Arapça kökenlidir, al belirtme takısıyla kaşları boyamakta kullanılan rastık tozu (Antimuan) anlamındaki kohl deyiminin birleştirilmesiyle yapılmıştır. Alkolizm deyimini ilk kez 1856 yılında Stockholm Üniversitesi Profesörü Magnus Huss kullanmıştır. Alkol anlamında Batı dillerinde ruh anlamına gelen spiritus sözcüğünden türeyen spirit (ispirto) deyimi de kullanılır. Bitki özlerinin alkoldeki emiğine Batı dillerinde güzel kokulu ruh anlamında aromatic spirit (Lokman ruhu) denir.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16644
Alkolle ruh arasındaki kökten ilişki bütün bu deyimlerde açıkça görülmektedir. Özellikle alkolün ruhu her türlü kaygı ve sıkıntılardan kurtaracağı, rahatlatacağı savunulmuştur. Alkol, bitkilerden elde edilir. Çeşitli alkoller vardır. Örneğin metil alkol (metanol) insanı zehirler ve öldürebilir. İçilen etil alkol (etanol)dür. Etil alkol karbonhidratlardan mayalanma yoluyla oluşur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alkolik (alkol almadan yaşayamayan)ı şöyle tanımlamaktadır:
1. Alkolün işine engel olduğunu değil de işinin alkol almasına engel olduğunu söyleyen adan alkoliktir,
2. Alkol alma isteğine engel olamayan, içmekle sağlığı bozulan ve psikoterapiyi gereken hasta alkoliktir. Alışkanlık başlığında da değindiğimiz gibi Dünya Sağlık Örgütü ruhsal bağımlılık (alışkanlık)la fiziksel bağımlılık (tutsaklık) durumlarını da birbirinden ayırmış ve alkolikliği fiziksel bağımlılık olarak tanımlamıştır. Alkol bulamayan ya da içmesine engel olunan alkolik, hekimin denetimi altına alınmazsa komaya girer ve ölebilir. Jellinek, 1960 yılında, beş çeşit alkolizm tanımlamıştır:
1. Alfa alkolizm (alkol alışkanlığıdır, alkol alınmadığı zaman hasta olunmaz).
2. Beta alkolizm (fiziksel bağımlılığın oluşmaya başladığı aşırı alkol içme durumudur, mide-bağırsak bozuklukları ve karaciğer yağlanmaları gibi bedensel belirtiler de görülmeye başlamıştır),
3. Gamma alkolizm (fiziksel bağımlılık tamdır, alkol alma isteği engellenemez, alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri ortaya çıkar),
4. Delta alkolizm (ruhsal ve bedensel bozukluklar çoğalır, alınan alkolün miktarı çoğaltılır, en tehlikeli alkolizm dönemidir),
5. Epsilon alkolizm (zaman zaman başgösteren ve engellenemeyen alkol içme hastalığıdır, hastanın alkolü aramadığı zamanlar da olur, ama içmeye başlayınca komaya girinceye kadar alkol alır, içki içme dönemi haftalar ve aylarca sürebilir, bu hastalığa dipsomani de denir).
İçinde %5-20 alkol bulunan içkilerden ara sıra 20-300 cc. içmenin sağlığa hiçbir zararı yoktur. aşırı alkol kullanmaktan doğan deliliğe de alkol deliliği denir. Alkol deliliği alkolikliğin olasılı bir sonucudur, alkoliklerin alkolü birdenbire kesmeleri de bu sonucu doğurabilir.
Alkol deliliğini aşırı alkol düşkünlüğünü dilegetiren alkolomaniden ve aşırı alkol almaktan doğan alkol sayıklamasından ayırmak gerekir. Bir de alkol zehirlenmesi vardır ki İngilizce adından da belli olduğu gibi bu da bir çeşit psikoz (delilik)'dır, bellek bozuklukları ve halüsinasyonlarla belirir. Alkolikliğin oluşturduğu bedensel ve ruhsal hastalıklar pek çoktur. Bunların başında alkol bunaması, dipsomania, alkol sarası, Korsakof psikozu, alkol paranoyası, Wernicke halüsinasyonu gelir.
Alkol bunaması zihinsel ve duygusal (hissi) tüm davranışların bozulmasıyla belirir, hasta bellek yitimi (hafıza kaybı)ne uğrar ve çevresindekileri hatırlayamaz, hastalık gün geçtikçe ilerler ve hastayı tam bir çöküntüye götürür. Yukarıda Jellinek'in alkolizm sınıflamasından söz ederken değindiğimiz dipsomani zaman zaman başgösteren bir içki içme deliliğidir, zaman zaman başgöstermesinden ötürü bir çeşit sara olarak nitelenmiş methil epilepsic (methomanıe) adıyla da anılmıştır, içkisiz dönem genellikle 4-6 ay arasındadır, içilen içki mikan inanılamayacak ölçüdedir, bilinç bozulduğuyla beliren içki içme dönemi haftalar ve aylarca sürebilir.
Alkolün beyin hücrelerinde yaptığı yıkım (tahribat) sonucu ortaya çıkan alkol sarası (epilepsisi) çok tehlikeli bir hastalıktır, sara nöbetleri önlenemezse hastanın solunumu durur ve ölür. Korsakof psikozu bellek bozuklukları ve sinir yangısı (polinevrit)'yla belirir, bundan ötürü bu hastalığa polinevritik psikoz da denir, gittikçe ilerleyen bir hastalıktır, bunamayla sonuçlanır.
Alkol paranoyası hastayı adam öldürmeye kadar götüren çok tehlikeli bir delilik biçimidir, cinsel kuşkularla belirir, hasta babasıyla eşi ya da kardeşiyle kızı arasında cinsel ilişki olduğuna inanır, sürekli olarak onları gözetler ve sonunda onları öldürebilir. Wernicke halüsinasyonu da bir çeşit deliliktir, hasta sürekli olarak kendisine küfür edildiğini duyar, saldırganlaşır ve kendisine küfür ettiğini sandığı kişileri öldürebilir. Bunların dışında da aşırı alkol kullanımından kaynaklanan daha birçok hastalık vardır.
Örneğin titreşik hezeyan bunlardan biridir, hasta bir düş dünyası içine gömülür, akrepler ve yılanlar gibi halüsinasyonlar belirir, birçok acayip hayvanlar yakasından ve kolundan vücuduna girip çıkarlar, ayrıca gözlerinin önünde cüce halüsinasyonları belirir, önünde kurşun askerler gibi küçücük insanlar koşuş-maya başlar, iyi sağaltılmazsa bu hastalık genellikle ölümle sonuçlanır. Ayrıca beyin dokusu bozuklukları (Gaye ansefalopatisi), sinir bozuklukları (polineuropathie), yürüme ve konuşma bozuklukları (marchiafara bignami), beyincik bozulması (cerebeller degeneration), görme bozuklukları (ambliopia) vBulletin. gibi pek çok hastalıklar hep aşırı alkol almaktan kaynaklanır (Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isteyenler American Psychiatric Association'un yayımladığı Diagnostic and statistical manual of Mentol Disorders DSM III adlı yapıta başvurabilirler).
Mide ve bağırsak yoluyla emilen "alkolün kandaki düzeyine alkolemi denir. Alkolemi %100 miligram olduğu zaman insanın kendi kendini denetimi ortadan kalkar, %300-400 miligrama yükselirse alkolik derin komaya girer ve ölebilir. Kandaki alkol düzeyi (alkolemi) %40 miligrama kadar aşırı bir neşe, konuşkanlık ve atılganlık verir; bu sınır aşılınca konuşma bozulur ve davranışlar tutarsızlasın %150-300 miligram arasında saldırganlık başlar ve sapık cinsel eğilimler başgösterir, kan basıncı düşer, bulantı ve kusma olur.
Anksiyete
Bir çok hastalıkların temelinde anksiyete yatar. Freud kaygıyı korkunun türevi olarak tanımlamıştır. Kişinin kendi istekleri ile çevrenin isteklerinin çelişmesi ve dışarıdan gelen baskılar sonucu, özellikle cinsellik ve saldırganlıkla istekleri, toplumca kabul edilmediği için bireyin bunları bastırmak zorunda kalması ile endişe durumu ortaya çıkar. Birey anksiyete ile ilgili materyalleri de bastırınca materyallerin artması ve egoya; dışarıya çıkma yönünde baskı yapmasıyla kaygı durumu oluşur. Kaygı bir sinyaldir.
1. Gerçeklik Anksiyetesi : Dış dünyadaki tehlikelerle karşılaşılınca duyulan kaygı ve korkudur. Örnek; bir yakını ameliyata giren birinin duyduğu kaygı gerçeklik anksiyetesidir. (somut durum vardır)
2. Nevrotik Anksiyete: İç güdülerin denetimini yitirerek ceza ile sonuçlanacak davranışlar gösterme korkusudur. Cinsellikle, saldırganlıkla ilgili bu iç güdülerin denetiminden kurtulup ortaya çıkma korkusudur. Nevrotik anksiyete iç güdülerin kendisinden korkmaktan çok, onların doyum bulmasını, ceza ile sonuçlanmasından korkmaktır. Toplumca dışlanma korkumuz vardır. Çünkü anne-baba ve diğerleri çocuğun içeriden gelen isteklerini cezalandıracaktır.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16645
3. Törel Anksiyete : Kişinin kendi vicdanından korkmasıdır. Gelişmiş süper egosu olan kişi yetiştirildiği törelere ve kurallara aykırı bir davranışta bulunduğu ya da bulunmayı tasarladığında suçluluk duyuyor. Törel anksiyuetenin de gerçeğe yönelik bir temeli vardır. Anksiyete denetlenmezse can sıkıcı olur. Ve kişinin kendisini çaresiz kalmış bir çocuk gibi hisseder. Yaşamımızda ilk anksiyete örneği doğum sarsıntısı dediğimiz olaydır. Kişi anksiyete ile başa çıkabilmek için ego mekanizmalarını devreye sokar. Bunların biz farkında olamıyoruz, bilinç dışı çalışır.
Anoreksia Nervosa
Gıdalara karşı iştahsızlıktır ve yalnızca kadınlarda, özellikle erginlik çağındaki kızlarda görülür. Hastalığın başlamasına, çoğunlukla can sıkıcı bir olay ya da aile içindeki güçlükler neden olur. Hasta, başkalarıyla ilişki kurmaktan çekinir ve tek başına kalmayı tercih eder.
Belirtileri: İştahsızlık, şiddetli zayıflamaya yol açar ve ikincil bir amenore (adetin kesilmesi) görülür. Tansiyon düşebilir. Sık sık peklik çekilir. Anlaşılamayan mide ve karın ağrıları vardır.
Nedenleri: Hasta çocukluğundan ayrılmak istemez, yani büyümekten, kadınlaşmaktan kaçar. Doktor tedavisi şarttır. Çevre ve hava değişikliği iyi gelebilir.
Çoğunlukla ciddi beslenme bozukluğu ile sonuçlanan; beden imajı bozukluğu, şişmanlık korkusu, bitip tükenmeyen bir zayıflama isteği ve kendine ciddi diyet sınırlaması ile belirli bir hastalıktır. Son yıllarda görülme sıklığı artmıştır. Vakaların yüzde 95’i kadındır.
Daha çok üst ve orta sınıfta izlenen bir bozukluk olduğundan, bu bozukluğun zayıf olmayı, genç görünmeyi vurgulayan değerlerle ilgili olduğu ileri sürülmüştür. Hamilelik korkusu ve bastırılmış cinsel ve saldırganlık dürtüleri de suçlanmıştır.
Anoreksiya vakaları kilo vermek için her yolu denerler. Kilo olma konusunda aşırı korku gösterirler. Vücut şekilleri ve kiloları ile aşırı uğraşır, yağ ve karbonhidrat ihtiva eden gıdalardan kaçınırlar. Aşırı egzersiz ve spor yaparlar.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16647
Rahatsızlıklarına içgörüleri eksiktir. Hastalığın ciddiyetini inkar ederler. Tedaviye motivasyonları düşüktür, Genelde ailesi tarafından getirilirler. Tedavide ilk amaç aşırı kilo kaybının önlenmesi, kilo alınması ve normal beslenmenin sağlanmasıdır. Normal ve dengeli bir diyet için hasta cesaretlendirilir. Orta ve ağır vakalarda hastane tedavisi gerekir.
Bazı vakalarda antidepresan, antipsikotik ilaçlar kilo almayı sağlayabilir. Klorpromazin düşük dozlarda anksiyeteyi azaltma ve kilo almada yardımcı olabilir. Tedavide biyolojik ve davranışçı teknikler dahil psikolojik metodlar birlikte uygulanır. Yüzde 40 kadarı düzelebilmekte, yüzde 30 vakada ilerleme sağlanmakta, yüzde 20’si ise hiç düzelmemektedir.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu
Temel özelliği 15 yaşından önce başlayan dengesiz, düzensiz, saldırgan, uyumsuz hayat şeklidir. İş performansları bozuktur. İçinde bulundukları toplumun ortak ilke ve kurallarına uymaz, onlara saldırır, şiddetle karşı çıkarlar. Uzun vadeli plan yapamazlar. Sık sık işten kaçar, iş değiştirirler. Sorumlu bir anne baba da olamazlar.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16648
Çocukluk çağında öncü belirtiler gösterirler. Bunlar kopya çekme, okuldan kaçma, fiziksel kavga, silah kullanma, birini cinsel ilişkiye zorlama, hayvanlara kötü muamele, insanlara saldırı, yangın çıkarma ve çalma gibi davranışlardır.
Doyum ihtiyacını erteleyemezler. Herkese meydan okuma, çatışmalara sebep olma sıktır. Başkalarının duygularına karşı hassasiyetleri azdır. Davranışlarının yanlışlığını bilirler. Egosantriktirler, duygusal yetersizlik gösterirler. Aşırı istekleri vardır. Bu kişilik bozukluğu zamanla geriler.Sebebi tam olarak bilinmemektedir.
Aristo Kompleksi
Oğlun babaya, öğrencinin ustaya karşı ödip isyanını göstererek «öğrenenin kendisine bu bilgiyi vereni daima öldürdüğü yolundaki eski atasözünü doğrular.
Bu kompleks, aynı zamanda öğrencinin ustasına homoseksüel bir bağlantısını da kapsayarak, çeşitli şekillerde ifade edilen öğrencinin hadım edilme kompleksini işaret eder. Ustanın eserini yok etme zorunu gösterir.
Asperger Bozukluğu
Hans Asperger tarafından ilk kez, 1944 yılında “Çocukluk Otistik Psikopatisi” olarak tanımlanmıştır. Yaygın gelişimsel bozukluklar arasında sayılan Asperger sendromu; bir yandan yüksek fonksiyonlu otizm tablosunun farklı klinik dışavurumu olarak yer alırken, bir yandan da Asperger sendromu ile şizoid kişilik bozukluğu, semantik-pragmatik bozukluk ve sözel olmayan öğrenme yetersizliği arasında bağlantılar bulunması, Asperger sendromunun yaygın gelişimsel bozukluklar ile diğer bazı klinik durumlar arasında bir köPage Rankingü oluşturduğunu düşündürmektedir.
Asperger; aşağıdaki belirtileri bozukluğu belirleyen tipik özellikler olarak sıralamaktadır:
Göz-göze temasın az, yüz ifadelerinin ve ses tonunun sınırlı olması, sosyal içe çekilme, akran ilişkilerinde azalma, duyguları anlamada güçlük, zamirlerin yer değiştirilerek kullanılması, stereotipik aktarım ve davranışlar, bilgiçlik taşıyan konuşma biçimi, karşılıklı iletişimde ve hayali oyunda sınırlılık, zihinsel takıntılarla donatılmış olma, rutinlere esnek olmayan bir biçimde yönelme ve nesnelerin yineleyici kullanımı.
Konunun Orjinaline Ulaşmak İçin: Forumenerji.Com http://www.forumenerji.com/saglikli-yasam/8737-adan-zye-psikolojik-sorunlar.html#post16650
Asperger; bu bozukluğun genetik kökenli bir hastalık olduğunu ileri sürmüştür. Bu bozukluğa ilişkin özelliklerin hastanın ailesinde, özellikle babada bir yatkınlık olarak varolduğunu bildirmiştir.
Bu sendrom doğum öncesi, doğum sırası veya doğum sonrası oluşabilecek ve beynin zedelenmesine yol açabilecek bir duruma bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir. Dolayısıyla sergilenen davranış kalıpları, beynin işleyişindeki bu organik bozukluğa bağlı olabilir. Ancak henüz bunu açıklayabilecek özgül patoloji saptanmamıştır.
Asperger sendromlu çocukların, otizmli çocuklara göre zeka seviyeleri daha yüksektir. Sözel IQ, performans IQ’nun üstündedir. Ancak soyut kavrama ve sosyal bilgilerin yerleştirilmesinde ve soyutlama esnekliğinde sorun vardır. Asperger sendromundaki nöropsikolojik aksaklıklar “sözel olmayan öğrenme güçlükleri”ne benzer bulgular olarak değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmalara göre bunlar dikkat sorunları, plan yapma ve zamanlamada aksaklıklar şeklinde “yürütme” işlev bozuklukları olarak kendilerini gösteren sağ hemisfer bozukluklarını yansıtmaktadır. “Yürütme” işlevlerinden sorumlu olduğu düşünülen beyin bölgeleri temporo frontal bölgelerdir. Bu işlevlerdeki aksamaların, prefrontal bölgedeki işlev bozukluğu ile bağlantılı olduğu ileri sürülmüştür.
Asperger sendromlu çocukların %60’ından fazlasında kromozom ve beyin-omurilik sıvısı tetkiklerinde anormal bulgulara rastlandığı ya da beyin patolojisine ilişkin bir tanının belirlendiği saptanmıştır.
Otizm psikotik bir süreç olmasına rağmen, Asperger bozukluğu bir kişilik yapısı özelliğidir. Başlangıcı otizme göre daha geç bir dönemdedir. Dil gelişimi ve kognitif yetiler daha iyi bir düzeydedir.
Sendromun belirgin bir tedavisi yoktur. Ancak çocuğun normal yaşama uyum sağlamasına, güçlüklerin ele alınmasına yönelik uygun eğitim ve yaklaşımlar önemlidir. Düzenli rutinlere göre yapılandırılmış eğitim çok yararladır. Eğitim bu çocuklarda özel ilgi alanlarının geliştirilmesi ve sosyal beceriler yönünde deneyim kazandırılması açısından önemlidir. Tıbbi tedavi belirtilerin ortadan kaldırılmasında etkindir. Hastanın olası kaygı ve ruhsal sorunları yalın ve somut bir yaklaşımla ele alınmalı, davranışçı ve destekleyici terapiler öncelikli olarak kullanılmalıdır.